Ruhsal gelişmeyi tam manasıyla kavrayabilmek için biyolojik gelişmeyi model olarak alabiliriz. Biyolojik gelişimde anne rahminde üç evre vardır. Bunlar tıbbi isimlerle birinci trimestır (ilk üç aylık evre), ikinci trimestır (ikinci üç aylık evre) ve üçüncü trimestır (üçüncü üç aylık evre) şeklindedir. Bebeğin organizmasının anne rahminde sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için bu evrelerin sağlıklı bir şekilde geçirilmesi gerekir. Bebeğin biyolojik gelişiminin ilk evresinde meydana gelecek olan bir takım hatalar ve problemler çocuğun biyolojik yapısının çok ağır şekilde bozulmasıyla sonuçlanır.
Yukarıda genişçe ortaya koymuş olduğumuz gibi anne ve babadan gelen 23 tek kromozom anne rahminde birleşerek zigotu meydana getirirler. Bu insanoğlunun ilk nüvesidir. Zigottaki ilk hücrenin kromozomları hemen kendisini kopyalayarak bir benzerini oluşturur. Yani hücre ikiye bölünür. Her hücre tekrar kendini kopyalayarak bir benzerini meydana getirir. Kopyalama çok süratli bir şekilde devam eder. Bu kopyalama sistemi, sıkıştırılmış programların çoğaltılmasıdır. Bütün bu sıkıştırılmış program adenin, trozin, guanin ve urasil bazlarıyla oluşan bir sistemden meydana gelir. Bu dört baz karşılıklı çiftleşerek bir dizilim meydana getirir. Bu dizilimdeki sıra içinde bir insanoğlunun yaratılışının şifresini taşıyan bir hikâye başlatmaktadır. Her kopyalamada bu şifre bir kademe açılarak bir alt şifreye dönüştürülür. İlk üç ay içerisinde hücreler yoğun bir bölünme ile kopyalarını yaratır. İşte bu dönem bebeğin en hassas olduğu dönemdir. Bu dönemde anne rahminde bulunan çocuk, dışarıdan gelebilecek olan x ışını, iyonizen ışınlar, kimyasal maddeler, virüsler, enfeksiyonlar ve annenin kullanmış olduğu ilaçlara karşı hassastır. Bu yapılardan birine veya birkaçına maruz kalan bebeğin ilk hücrelerinde şifre sisteminde bozukluklar meydana gelir. Bir hücrenin dahi bozulmuş olması o hücrenin üstlendiği görevin tamamen bozuk olması sonucunu doğurur.
Diyelim ki bu bölünmenin belirli bir aşamasındaki bir hücre beyin dokusunu oluşturacaktır, diğer bir hücre deri dokusunu, başka bir diğeri ise kan dokusunu meydana getirecektir. Bu hücrenin yukarıda bahsettiğimiz etkenlere bağlı olarak orijinal şifresinin bozulması, ondan sonra oluşacak olan tüm hücrelerin şifreyi yanlış okumasına ve açılımların hatalı çıkmasına neden olacaktır. Sonuç itibariyle beyni, gözü kulağı, kolu vb. olmayan bebekler dünyaya gelebilecektir. Bebeklerin bir kısmı bu tür etkenlere maruz kalmakta ve bunların %90'dan fazlası henüz anne rahmindeki ilk aylarını doldurmadan bilmediğimiz bir mekanizmayla düşük olarak vücudun dışına atılmaktadır. Vücut sağlıklı bir bebek üretemeyeceğini fark edince bu sistemi durdurmaktadır.
Tıp tarihi, doktorlar tarafından oluşturulmuş bu tip facialarla doludur. Bunlardan en çok bilineni TaliDomit faciasıdır. Hamile annelerin hamileliğe bağlı bulantı ve kusmalarını önlemek amacıyla TaliDomit ilacı kontrolsüz bir şekilde annelere kullandırılmış ve sonuçta tüm dünyada yüzlerce kolsuz ve bacaksız bebek dünyaya gelmiştir. Bir ilacın dahi bu kadar insan organizmasına etki ettiği düşünülecek olursa diğer faktörlerin ne denli tehlikeli olabileceği tasavvur dahi edilemez.
İlk üç aylık evreyi koruyucu bir şekilde geçiren ve zarar verici bir etkene maruz kalmayan anne rahmindeki bebek, ikinci trimestıra (üç aylık dönem) geçecektir. Bu dönemde çocuğun ana organları oluşmakta ve organların detayında organları fonksiyonel hale getirmeye yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Bu aşamaya gelmiş olan embriyo insan şeklini almakta; kalp, böbrek, beyin ve kan gibi organlar fonksiyonel hale gelmeye çalışmaktadır. Burada da yine hücreler genetik şifrelerinde yazılı olan sıkıştırılmış dosyaları açarak her biri kendi görevini yapmaktadır. Organizma geliştikçe ve organlar spesifikleştikçe görevler de netleşmekte ve özelleşmektedir. Bu dönemde meydana gelebilecek olan zararlı etkenler, bebeğin canlılığını tehlikeye sokmamakta ancak fonksiyon görmeyen ya da yeteri kadar fonksiyonel olmayan organların gelişimine neden olmaktadır. Kulak organı var, ama işitmiyor, göz organı var ama görmüyor, böbrek organı var ama fonksiyonel değildir.
Bu dönemi de atlatan fetüs, gebeliğin üçüncü evresine ulaşır. Bu evrede organlar ana yapıları itibariyle çalışır haldedir ve sanki organizmanın makyajı yapılmaktadır. Hücrelerin deşifre sistemi insanı güzelleştirmek, organları yerli yerine oturtmak ve makyajı tamamlamak üzere açılımlarını tamamlamaktadır. Bu dönemde meydana gelebilecek zararlı etkiler çocukta hafif kusurlara neden olur.
Dokuz ay on gün sonra anne rahminden çıkarak doğan bir bebek sanki yeni bir rahime düşmektedir. Bu rahime ruhsal rahim diyebiliriz. Bu ruhsal rahimde bebeğin anne rahminde geçirdiği türden üç evreden bahsedilebilir. Ruhsal rahim süreci anne rahmiyle kıyaslandığında oldukça uzun olup toplam süresi beş-altı yıl civarındadır. Bu ruhsal rahimde geçirilen süreyi üç evreye ayırmak mümkündür. Birinci evre, oral evre dediğimiz ağızcıl evre, ortalama olarak bir yıldır. İkinci evre, anal evre dediğimiz dışkılama evresi ortalama iki yıldır. Üçüncü evre fallik evresi yani cinsel kimlik evresi ortalama olarak iki yıl sürmektedir. Aşağıda bu evrelerin detaylarını geniş bir şekilde göreceğiz.
İnsanın ruhsal gelişim evrelerini birbirinden net çizgilerle ayırmak mümkün değildir. Ruhsal gelişim dinamik bir süreç içerisinde hem büyümeyi hem de gelişmeyi barındıran bir süreçtir. Çocuğun beyin yapısı ve organizması biyolojik gelişimini sürdürürken zihinsel yapı da buna paralel olarak gelişimini devam ettirmekte, kapasitesini artırmakta niteliksel ve niceliksel bir değişime uğramaktadır. Değişim evrelerini belirlemek, tanımlamayı ve karşılıklı anlaşmayı kolaylaştırmak için gerekli olan bir kategorizasyondur. Bir yapının diğer yapıdan keskin sınırlarla ayrılması mümkün değildir. İnsanın gelişim evrelerinin neye göre ve nasıl sınıflandırılacağı, bulunduğunuz yere ve temel aldığınız referans noktasına göre çok geniş bir yelpazede değişkenlik arz eder.
Bahsedilen sınıflandırmayı temel almamızın nedeni, referans noktası olarak da beynin biyolojik olarak doğum öncesi dönemdeki dengeli veya dingin haline ulaşmayı hedef alması ve bunun için ruhsal olarak dinginliğin karşılığı olan mutlak haz duygusunu esas almasıdır. Çok çeşitli sınıflandırmalar yapılabilir: Genel kabul görmüş sınıflandırma ve bizim de tercih ettiğimiz sınıflandırma hazzın yönelimi açısından yapılan sınıflandırmadır. İnsanın gelişiminde haz, önce ağızda odaklanmakta, sonra dışkılama fonksiyonlarında, sonra cinsel kimlikte, sonra sosyal rolde daha sonra da kimliğin onaylanmasında oluşmakta ve devam etmektedir.
Kaynaklar:
-Uz.Dr.Tahir ÖZAKKAŞ - Bütüncül Psikoterapi