İçgörü Yönelimli ve Eğitime Dayalı Yoğunlaştırılmış Holistik Terapi

Gerçeği, duyabildiğimiz ve görebildiğimiz tüm unsurlarıyla anlatmaya bütünlük diyoruz. Bütünlük kavramını bütüncül sözcüğü niteler. Bütüncül sözcüğünün İngilizcesi holistic'tir ve Türkçede holistik biçiminde okunur.

Evreni iç içe geçmiş katmanlardan oluşan bir modelle anlatan yaklaşıma holografik model diyoruz. Holografik bütüncül anlatım demektir ve bu anlamda bütüncül (holistic) kavramını temel alır. Bütün bilim alanlarında bütüncül yaklaşımlara duyulan ilgi artmaktadır. Bu ruh sağlığı alanı için de geçerlidir. İnsanı tek bir ekole göre ele alan yaklaşımlar birçok ruh sağlığı sorununun giderilmesinde başarısız kaldığı için terapide bütüncül yaklaşıma başvurularak, var olan ekollerin hasta için en fayda verici tekniklerinin bir arada kullanıldığı yaklaşımlar her geçen gün ağırlık kazanmaktadır. Yurtdışında bir kısım klinisyenler tedavilerin etkilerini artırabilmek için bir takım yöntemler uygulamaktadırlar. Bunlardan dikkati çeken birisi de yoğunlaştırılmış terapi çalışmalarıdır. Bu tip uygulama yapan klinisyenler az sayıda hastayla yoğun bir şekilde çalışarak daha kısa sürede belirli hedeflere ulaşmayı amaçlamaktadırlar. Bu uygulama genellikle ciddi bazı ruhsal rahatsızlıklarda tercih edilmektedir. Özellikle ağır kişilik bozukluklarında (narsistik  borderline) ağır nevrotik tablolarda ve cinsel sapmalarda uygulanmaya çalışılmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde bir psikoterapi kültürü bulunduğundan ve bu kültürün toplumsal bir kabulü oluştuğundan hasta hekim ilişkilerinde çok ciddi bir sorun yaşanmamaktadır. Terapiste müracaat eden hasta şuurlu, bilgili ve amaçlı olarak gelmektedir. Nereye geldiğini, niçin geldiğini ve başına neler geleceğini genel anlamda değerlendirebilecek durumdadır. Dolayısıyla psiko-terapötik bir sürecin uzun süreli ve zahmetli yolculuğunda etaplar sabırla beklenir ve süreç tamamlanılmaya çalışılır. Çeşitli nedenlerle inkıtaya uğrayan terapi süreçleri hiç bir zorluk çekilmeden bir başka hekimle, bir başka kurumla devam edebilir. Hekimler arasında bu bir sorun değildir. Terapide süreklilik devam etmektedir. Tedavide bir noktaya gelmiş olan hasta o noktadan alınarak bir başka hekimle bir başka noktaya ulaştırılabilir.

Gelişmekte olan veya az gelişmiş olan ülkelerde tablo bu şekilde değildir. Ülkemize baktığımızda terapi açısından içler acısı bir manzara mevcuttur. Psikoterapi, ülkemizde hem hekimler hem de hastalar tarafından bilinmeyen veya çok az bilinen bir süreçtir. Ruhsal hastalıklara psikiyatrisler müdahale eder. Psikiyatrist demek ülkemizde nahoş bir tabir olan deli doktoru demektir. Bu durum, gelişmişlik düzeyimizin ilkelliğini gösteren dolaylı bir göstergedir. Beynimiz vücudumuzun diğer organları gibi bir organdır. Midemiz, böbreğimiz, kalbimiz rahatsızlandığında bunu etrafımızdaki insanlarla rahatlıkla paylaşabilir hatta sekonder kazançlar da elde edebiliriz. Ama organlarımızdan birisi olan beynimiz rahatsızlandığında bu, toplumsal kültür bağlamında çok kötü bir şeydir. Bireye, aileye, sülaleye ar getirecek bir haldir. Böyle bir durum nedeniyle rahatlıkla bir hekime gidilemez. Ancak çok zorunlu duruma düşüldüğünde, mecburiyetler halinde böyle bir yardım talep edilir. Bu durum da genellikle akıl hastalıklarının oluştuğu veya ağır duygu durum bozukluklarında söz konusudur. Onun dışındaki yüzlerce klinik tablo kaderine terk edilir. Bireyler problemlerini ve sıkıntılarını geleneksel bir takım yöntemlerle halletmeye çalışırlar. Toplum nezdinde 'deli doktoruna giden deli' damgası yemektense üfürükçüye, muskacıya, medyuma, mezar ziyaretine, kurşun dökmeye, nazar savuşturmaya yönelmek daha tercihe şayandır. Kimse bu tip eylemlerden dolayı bireyi kınamaz ve yargılamaz. Aynı birey sorunlarını halletmek için bir psikiyatriste müracaat etse diğer toplum üyeleri, onu bir nevi dışlayarak ona tuhaf tuhaf bakarlar.

Böyle bir toplumsal yapı içinde ülkemizin psikiyatristi, ilaç tedavisinin ötesinde bir psikoterapi yapmak ve uygulamak isteyebilmektedir. Bu nasıl mümkün olacaktır? Toplum böyle bir şeye hazır mıdır? Gördüğümüz kadarıyla ülkenin içindeki gelişmişlik düzeyinin ve entelektüel düzeyin farklılığına göre talep değişmektedir. Batı standartlarını yakalamış, entelektüel bir seviyeye ulaşmış belirli bölgelerde ve bireylerde böyle bir hizmete yönelik bilinçli bir talep ortaya çıkmaktadır. Bir grup insanda da ne olduğunu anlamadığı böyle bir süreci öykünme yoluyla, kitle iletişim araçlarının etkisiyle talep etmektedir. Bu grupta ise bu işin nasıl olacağı ile ilgili bilgi yetersizliği vardır. Hekim denen şahıs ya ameliyat eder ya da reçete yazarak sihirli ilaçlarıyla hastaları tedavi eder. Psikoterapi denen ve konuşarak sürdürülen bir tedavi şekli nasıl mümkün olabilmektedir! Onlar çevredekilerle sabahtan akşama kadar konuşmakta ve hiçbir fayda görmemektedir. Hekim ne yapacaktır da hasta fayda görecektir? Nasihat dersen, herkesin yaptığı budur. Telkin dersen, zaten onu bilmektedir. 'Kafana takma' yaklaşım tarzı ise hiçbir şeyi çözmemektedir. Böyle bir tablo içinde hekime gelen Türk insanı hekimden radikal çözüm beklemektedir.

Klinik uygulamalarımın sonucunda geçiş dönemindeki Türk toplumunun kültür yapısına uygun ve onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir tedavi programı yapılandırmaya çalıştım. Toplum belirli bir entelektüel seviyeye ulaşıncaya kadar, bu geçici dönemde bu tedavi programının işe yarayacağını gördüm. Bu tedavi programının özü Türk insanının temel beklentilerine cevap vermeye yöneliktir. İnsanımız kısa sürede bir takım değişimler beklemekte, ücretini ödediği tedavi programının işe yaradığına ve yarayabileceğine kısa sürede inanmak istemektedir. Beklemeye tahammülü yoktur. Uzun süreli haftalık görüşmelerle seyreden psikoterapi çalışmalarında ülkemizde ilk üç ayda tedaviyi terk etme oranı yüzde seksenleri aşmaktadır. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde onon beş seviyesindedir. Hasta doğru yerde olduğundan, doğru şeyi yaptığından ve hastalığının orada düzeleceğinden emin olmak istemektedir. Bu da onun en doğal hakkıdır. Yoğunlaştırılmış bir terapi sürecinde bu taleplerinin gerçekleştirilebileceği gösterilir ve buna inandırılırsa, tedaviye olan inanç artmakta, tedavi işbirliği devam etmekte ve tedaviyi terk etme oranı çok azalmaktadır.

Hücum tedavisi ismini verdiğimiz yapılandırılmış bir programı uzun yıllardır uygulamaya koyduk. Bu programda her bir seansta yapılacak olanlar standardize edildi. Bu programda derin hayat hikâyesini dinlemek, formülasyon oluşturmak, ruhsal ve cinsel bilgilendirme yapmak,  tedavi yöntemi ve stratejileri öğretmek ve öğrenilen tedavi stratejilerinin uygulamaya geçirilmesi esastır. Hücum tedavisi bittiğinde hastanın zihninde her şey berraklaşmıştı. Belirsizlikten ve bilinmezlikten kaynaklanan yoğun kaygı, her şeyin netleştiği bir şablonda en asgariye indirilmişti. Bu durumda, hücum tedavisi sonucunda hastalar doğru yerde olduklarından, doğru şeyi yaptıklarından ve sonuca ulaşacaklarından emin olmaktadırlar. Özellikle anksiyete  bozuklukları ve kişilik bozuklukları grubunda aldığımız hastalarımızda tedaviyi terk oranı yüzde beş ila on arasında olmuştur.

Hücum tedavisinin hemen ardından hastalarımıza bir idame tedavisi öngörmekteyiz. Klinik tablonun şiddet derecesine göre haftalık görüşmelerin sıklığı belirlenmekte, iyileşme belirtileri çoğaldıkça görüşme sıklığı azaltılmaktadır. Esas hedefin altı ay sonunda hastalığı tamamen ortadan kaldırmak olduğu vurgulanmaktadır. Bazı klinik tablolarda tedavi üç ay gibi bir sürede biterken, bazı klinik tablolarda yıllara varan bir süreç işlemektedir. Altı aylık tedavi programını başarıyla bitiren hastalarımızdan iki yıl süreyle zaman zaman bizimle irtibata geçmeleri istenmekte ve iletişim kurulmaktadır. Bu şekilde verilen tedavinin kalıcılığının sürekli olup olmadığı incelenmektedir.

Bu hücum tedavisi içinde uyguladığımız ana psiko-terapötik yaklaşım, bütüncül psikoterapinin uygulanması şeklinde olmaktadır. Hücum tedavisi süreçlerinde, tedavi süreçlerinin etkinliğini göstermek ve kişideki değişimi belirleyebilmek için tüm tedavi süreçleri video kayıt sistemiyle sürdürülmektedir. Bu kayıtlar hastalarımıza belirli zaman diliminde seyrettirilerek kendi yapıları ile ilgili iç görü kazanmalarında büyük yarar sağlamaktadır. Böyle bir tedavi programı iç görü yönelimli ve eğitime dayalı olduğu için belirli bir eğitim seviyesi gerektirmektedir. Bizim uygulamalarımızda hücum tedavisini bitiren hastalarımız hemen grup tedavilerine alınmakta, bireysel beceriler ilk sosyal laboratuar olan grupta hayata geçirilmektedir .

Kaynaklar:
-Uz.Dr.Tahir ÖZAKKAŞ - Bütüncül Psikoterapi